neslihanbayram
 
  Ana Sayfa
  HZ. MUHAMMED'İN ÖRNEKLİĞİ
  Değerlendirme Soruları
  Videolar
  Bulmaca
  Çalışma Kağıtları
  Etkinlikler
  Resimler
  Şiirler
  Slayt
HZ. MUHAMMED'İN ÖRNEKLİĞİ


HZ. MUHAMMED’İN ÖRNEKLİLİĞİ

1. Kur’an’da Örnek İnsan ve Özellikleri

Kur’an-ı Kerim’e göre Müslüman inançlı, ibadetlerini yerine getirmeye önem veren, güzel ahlaklı bir insandır. O, söz ve davranışlarıyla çevresindekilerin örnek alabileceği ahlaki özelliklere sahiptir. Kutsal kitabımızda, örnek bir insanın ne gibi özelliklere sahip olması gerektiğini dile getiren birçok ayet vardır. Bu konuyla ilgili olarak Mü’minûn suresinde şöyle buyrulur: “Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar ki namazlarında huşu içindedirler. Onlar ki boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Onlar ki zekâtı verirler. Ve onlar ki iffetlerini korurlar... Yine onlar (o müminler) ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. Ve onlar ki namazlarına devam ederler.” Aynı konuyla ilgili olarak Şûrâ suresinde de şu ayetler yer alır: “... İman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler... büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar. Yine onlar Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. Bir haksızlığa uğradıkları zaman yardımlaşırlar.”

Dinimize göre Allah’ın emir ve yasaklarına uyanKur’an’ın öğütlediği davranışları yapan kişi güzel ahlaklıdır. Bu konuyla ilgili bir ayette Yüce Allah şöyle buyurur: “Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar; namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara, Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir.”

Hz. Muhammed bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Müminlerin iman bakımından en üstünü, ahlakı en güzel olandır.”

Kur’an-ı Kerim’e göre örnek bir insan öncelikle Allah’ın varlığına, birliğine, Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve diğer iman esaslarına gönülden inanmalıdır. Yüce yaratıcıya itaat etmeli, onun Peygamberini örnek almalıdır. Kendisine ve çevresine faydalı olacak güzel davranışlarda bulunmalı, her türlü kötülükten uzak durmalıdır. Bilgili ve kültürlü bir insan olmaya önem vermeli; bunun için de okuyup araştırmaya, kendini geliştirmeye özen göstermelidir.    


2. Hz. Muhammed Bizim İçin Bir Örnektir
   

Yüce Allah tarafından gönderilen son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Bu durum Kur’an’da, “Muhammed... Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur...” ayetiyle belirtilir. Hz. Muhammed (s.a.v.), peygamberlik hayatı boyunca insanları Allah’a inanıp ibadet etmeye çağırmış, onlara dinimizin ilkelerini açıklayıp öğretmiştir. Bunun yanı sıra, yaşayışıyla da insanlara örnek olmuştur. Peygamberimizin en önemli özelliklerinden biri, üstün bir ahlaka sahip olmasıdır. Bu konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayette şöyle buyrulur: “Ve sen elbette yüce bir ahlaka sahipsin.”

Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in üstün ahlaki özelliklerinin örnek alınmasını ister. Bu konuyla ilgili bir ayette, “Ant olsun ki Resûlullah sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” buyrulur. Aynı hususu dile getiren başka bir ayette ise şu ifadeler yer alır: “(Resulüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” Bu ayet, Hz. Peygamberi örnek almanın dinî bir gereklilik olduğunu ortaya koymaktadır. Her Müslüman bunun bilincinde olmalı, Kur’an’ın model insan olarak sunduğu, üstün ahlaki özelliklere sahip bir kişi olan Hz. Muhammedi örnek almalıdır.

2.1. Hz. Muhammed’in Güvenilirliği

Güzel ahlak örneği olan Peygamberimizin en önemli özelliklerinden biri, güvenilir olmasıdır. Hz. peygamber (s.a.v.) her zaman doğru davranışlarda bulunmuş, dürüstlüğe önem vermiştir. O, hiçbir zaman yalan söylememiş, insanları aldatmamıştır. “Bizi aldatan bizden değildir.” buyurarak hile yapmanın, başkalarını aldatmanın Müslümana yakışmayacağını belirtmiştir. Kur’an’da da dürüst ve güvenilir olmayı emreden birçok ayet yer alır. Bunlardan birinde, “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.” buyrulur. Yine kutsal kitabımızda yer alan, “... Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir. Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.” gibi ayetler de insanları dürüst olmaya yönlendirir.

Peygamberlerde bulunması gereken sıfatlardan biri güvenilirliktir. Sevgili Peygamberimiz de bütün peygamberler gibi güvenilir bir insandı. Yaşadığı toplumda doğruluğu, dürüstlüğü ve güzel ahlakı ile tanınmıştı. Bu gibi güzel özellikleri nedeniyle Mekkeliler ona Muhammedü’l-Emin (Güvenilir Muhammed) demişlerdi.

Hz. Muhammed’e inanmayan Mekkeli müşrikler ona şair, mecnun, sihirbaz vb. sözlerle iftira attılar. Ancak ona hiçbir zaman yalancı diyemediler. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) dürüst ve güvenilir bir insandı. Bundan dolayı Mekkeli müşrikler bile şehir dışına çıktıklarında, kıymetli eşyalarını Hz. Peygambere emanet ederlerdi. O da kendisine emanet edilen eşyaları titizlikle korur, sonra da sahiplerine iade ederdi.

Peygamberimiz İslamiyetin ilk yıllarında Kureyş kabilesini Safa Tepesi’nde topladı ve onlara şu soruyu sordu: “Ey Kureyş! Şayet size şu dağın eteğinde veya şu vadide düşman süvarisi var. Üzerinize baskın yapacak desem bana inanır mısınız?” Orada toplananlar, “Evet, inanırız. Çünkü şimdiye kadar senin yalan söylediğini hiç duymadık, sen yalan söylemezsin.” dediler.

Hz. Muhammed sözünde durmaya büyük önem vermiştir. Yerine getiremeyeceği sözler vermemiş, düşmanlarıyla bile yaptığı anlaşmalara sadık kalmıştır. Hudeybiye Barış Antlaşması buna örnek olarak gösterilebilir. Bu antlaşmaya göre Mekkeli bir Müslüman Medine’ye sığınırsa geri verilecek, Medineli bir Müslüman Mekke’ye sığınırsa iade edilecekti. Antlaşmanın imzalanmasından bir süre sonra Ebu Basir adlı Mekkeli bir Müslüman Peygamberimize sığındı. Peygamberimiz onu, “Ey Ebu Basir! Biliyorsun ki biz Kureyş’ie bir sözleşme yaptık. Ahdimizi bozamayız. Biraz daha sabret, Rabb’im yakında sana bir kurtuluş yolu açacaktır.” diyerek geri çevirdi.

 

2.2. Hz. Muhammed’in Merhametli Oluşu

Hz. Muhammed (s.a.v.), insanı Yüce Allah’ın yarattığı üstün ve değerli bir varlık olarak görürdü. Bu nedenle de kadın, erkek, yaşlı, genç; ırk, renk, din, dil ayrımı yapmaksızın herkese değer verirdi. İnsanlara daima merhamet ve şefkatle yaklaşırdı. Hz. Muhammed’in şefkat ve merhametiyle ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”

Peygamberimiz (s.a.v.) sahabelere; öksüzlere, yetimlere ve kimsesizlere iyi davranmayı öğütlemiştir. Yetimlere şefkatle yaklaşmanın kişiye sevap kazandıracağını belirtmiştir. Bu konuyla ilgili bir hadisinde, “Kim Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa... Kim yanında bulunan yetim erkek veya kız çocuğuna iyi davranırsa ben ve o, cennette iki elin parmakları gibi yakınız.” buyurmuştur.

Hz. Peygamber sokakta karşılaştığı çocuklara selam vermiş, onlarla şakalaşmıştır. Torunları Hz. Haşan ve Hüseyin’le oyunlar oynamış, namazda secdede iken sırtına binmelerine izin vermiştir. Bir gün Peygamberimizi, Hz. HaSan ve Hz. Hüseyin’i kucağına almış severken gören Akra bin Habis isimli sahabe şaşırmış ve şöyle demiştir: “Benim on çocuğum var, şimdiye kadar hiçbirini öpmedim.” Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurarak ona, davranışının yanlış olduğunu belirtmiştir.

Peygamber Efendimiz hayvanlara merhametli davranmış, çevresindeki insanlardan da böyle davranmalarını istemiştir. Bir hadisinde, “Hayvanlarınız hususunda... Allah’tan korkunuz.” buyurarak insanları uyarmıştır. Peygamberimiz sadece hayvanların değil, doğanın da korunmasını istemiştir. Çevreye zarar verilmemesi, gereksiz yere ağaçların kesilmemesi konusunda insanlara uyarılarda bulunmuştur. Tüm bunlar, Hz. Peygamberin şefkatli ve merhametli bir insan olduğunu göstermektedir. Bizler de Sevgili Peygamberimizi örnek alalım. Onun gibi şefkatli ve merhametli bir insan olmaya gayret edelim.

2.3. Hz. Muhammed’in Adaletli Oluşu

Hz. Muhammed (s.a.v.) adalete çok önem vermiş, her zaman adil davranmıştır. İnsanlar arasında ırk, renk, cinsiyet, mevki, makam, soy ayrımı yapmamıştır. Kanunları herkese eşit olarak uygulamıştır. Bir keresinde Mekke’nin ileri gelen ailelerinden birine mensup bir kadın hırsızlık yapmıştı. Bazı kimseler, kadının cezalandırılmaması için Peygamberimize, çok sevdiği Üsame bin Zeyd’i aracı olarak gönderdiler. Hz. Peygamber bu duruma çok kızdı ve şöyle buyurdu: “Sizden önceki toplumlar, yasaları herkese eşit biçimde uygulamadıkları için helak oldular. Onlar fakir, kimsesiz biri suç işlediği zaman en ağır cezayı verirler, zengin ve güçlü bir kişi suç işlediğinde ise onu cezalandırmazlardı. Allah’a yemin ederim ki bu suçu işleyen kızım Fatma da olsa onu cezalandırmaktan çekinmezdim." Hz. Muhammed yalnızca peygamber olduktan sonra değil, ondan önce de adil bir kimse olarak tanınmış ve insanların güvenini kazanmıştır. Peygamberimizi gençliğinden beri tanıyan Mekkelilerden biri şöyle demiştir: “Hz. Muhammed ne kimsenin hakkını yerdi ne de kimseye hakkını yedirirdi. Hak konusunda hatır gönül dinlemezdi.”

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in adaletli bir insan olduğunu gösteren birçok olay vardır. Bunlardan biri şöy-ledir: Peygamberimiz 35 yaşlarında iken Mekkeliler; sel, su baskınları vb. nedenlerle hasar gören, duvarlarında çatlaklar meydana gelen Kâbe’yi tamir etmeye karar verdiler. Hep birlikte el ele vererek Kâbe’yi tamir ettiler. Ancak sıra, kutsal sayıp önem verdikleri Hacerü’l-Esved’in yerine konulmasına gelince aralarında anlaşmazlık çıktı. Anlaşmazlık çatışmaya dönüşmek üzereyken içlerinden biri, Kâbe’nin avlusundan ilk girecek kişinin hakemliğine başvurulmasını önerdi. Öneri kabul edildi. Aradan bir süre geçince Hz. Muhammed (s.a.v.) Kâbe’nin avlusunda göründü. Herkes buna çok sevindi. Çünkü onun vereceği kararın adalete uygun olacağını biliyorlardı. Hz. Muhammed’e durumu anlattılar. Peygamberimiz bir yaygı istedi, onun üzerine Hacerü’l-Esved’i koydu ve her kabileden bir kişinin yaygının ucundan tutmasını istedi. Taş, konulacağı yere kadar kabile temsilcileri tarafından getirilince de kendisi onu alıp yerine koydu. Böylece Hz. Muhammed, bu sorunu herkesin memnun olacağı şekilde ve adil bir biçimde çözüme kavuşturdu.

2.4. Hz. Muhammed’in Kolaylaştırıcılığı

İslamiyet, İnsanları güç yetiremeyecekleri şeylerden sorumlu tutmaz. Bu konuda Kur’an’da yer alan bir ayette, “Allah her şahsı ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar...” buyrulur. Başka bir ayette ise “... Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez...” ifadesi yer alır. Peygamberimiz de pek çok hadisinde İslamiyetin kolaylık dini olduğunu belirtmiştir. Örneğin bir hadisinde, “Bu din kolaylıktır.” buyurmuştur.

Hz. Muhammed (s.a.v.), dinî emirlerin ve ibadetlerin yerine getirilmesi konusunda kolaylaştırıcı olunmasını öğütlemiştir. “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” şeklindeki hadis, onun bu konudaki yaklaşımını açıkça ortaya koymaktadır. Peygamberimiz cemaate namaz kıldırırken namazı uzatan, insanlara bıkkınlık veren kimseleri, yaptıklarının yanlış olduğu konusunda uyarmıştır. Cemaat içinde bulunan yaşlı, hasta vb. kişilerin düşünülmesini, namazın uzatılmamasını istemiştir.

İslamiyetin ilk dönemlerinde bazı Müslümanlar, ahirette sonsuz mutluluğa kavuşmak için dünya nimetlerinden tamamen uzaklaşacaklarını; geceleri hep namaz kılıp gündüzleri oruç tutacaklarını, evlenmeyeceklerini, evli olanlar ise eşlerinden uzak duracaklarını söylemişlerdi. Bu durumdan haberdar olan Peygamberimiz o kişileri şöyle uyarmıştı: “Bakın, ben Allah’a hepinizden daha çok saygılıyım. Bununla birlikte oruç tuttuğum günler de olur, tutmadığım günler de. Namaz da kılarım, uyku da uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden yüz çevirmiş olur.”

 2.5. Hz. Muhammed’in Hoşgörüsü

Hz. Muhammed (s.a.v.) yaklaşık yirmi üç yıl süren peygamberlik hayatı boyunca insanlara Allah’ın varlığını ve birliğini, İslam dininin ilkelerini anlatmıştır. Ancak Müslüman olma konusunda insanlara hiçbir zaman baskı ve zorlamada bulunmamıştır. Bu konuda Kur’an’ın, “Dinde zorlama yoktur...” ve “Sen sadece bir uyarıcısın.” gibi ayetlerini ilke edinmiştir. Başka din ve inanç mensuplarına karşı her zaman hoşgörülü olmuştur.

Bir gün Necran bölgesinde yaşayan Hristiyanlardan bir grup, Medine’ye Hz. Peygamberi ziyarete gelmişti. Peygamberimiz o sırada Mescid-i Nebi’de bulunuyordu. Hristiyanlar mescide geldiler, Hz. Peygamber onları karşıladı. Kısa bir süre sonra Necranlı grup, ibadet vakitlerinin geldiğini söyleyerek ayağa kalktı. Bunu gören sahabeler onlara engel olmak istediler. Ancak Peygamberimiz onların müdahalesine karşı çıktı ve Hristiyanların Mescid-i Nebi’nin içinde ibadetlerini yapmalarına izin verdi.

Hz. Muhammed insanlarla ilişkilerinde daima anlayışlı ve hoşgörülü olmuştur. Hata yapanları azarlamamış, hatalarını toplum içinde yüzlerine söyleyerek onları utandırmamıştır. Hata yapan birini gördüğünde güzel bir üslupla ona yanlışını söylemiştir. Yanlış yapanı değil, yapılan yanlışı ön plana çıkarmıştır. Kimseye kin gütmemiş, düşmanlık beslememiş, asla intikam peşinde koşmamıştır.

Mekkeli müşrikler, İslamiyetin ilk dönemlerinde Müslümanlara her türlü baskı ve işkenceyi yaptılar. Peygamberimiz ve Müslümanlara hakarette bulunup onlarla alay ettiler. Müşriklerin baskı ve işkenceleri yüzünden Hz. Peygamber ve sahabeler mallarını, yurtlarını bırakıp doğup büyüdükleri kenti terk etmek zorunda kaldılar. Peygamberimiz (s.a.v.) 630 yılında Mekke’yi fethedince müşrikler onun kendilerinden intikam alacağını düşünerek korktular. Ancak o, Mekkelileri toplayıp herkesin serbest olduğunu, kendilerine hiçbir zarar verilmeyeceğini bildirdi. Bütün bunlar Hz. Peygamberin anlayışlı, hoşgörülü ve bağışlayıcı bir insan olduğunu ortaya koyan örneklerdir.

 

 2.6. Hz. Muhammed’in Sabrı ve Kararlılığı

Hz. Muhammed (s.a.v.), hayatı boyunca pek çok zorluk ve sıkıntıyla, üzücü durumla karşılaşmıştır. Örneğin o, doğmadan önce babasını kaybetmiş, altı yaşında annesini, sekiz yaşında da çok sevdiği dedesini yitirmiştir. Küçük yaşta yetim ve öksüz kalan Peygamberimiz, çocukluğunda Mekkelilerin koyunlarını güderek amcasının bütçesine katkıda bulunmuştur.

Hz. Muhammed (s.a.v.), 25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlenmiştir. Bu evlilikten Kasım, Abdullah, Zeynep, Ümmügülsüm, Rukiye ve Fatma doğmuş; Mısırlı Mariye isimli eşinden de İbrahim adlı bir çocuğu olmuştur. Hz. Peygamberin, kızı Fatma dışındaki bütün çocukları, kendisi sağken vefat etmiştir. Hz. Peygamber, küçük yaşlardan itibaren karşılaştığı sıkıntılara, bütün acılara sabırla katlanmıştır.

Peygamberimiz, insanlarla ilişkilerinde her zaman sabırlı, anlayışlı ve hoşgörülü olmaya özen göstermiştir. Çevresindekilere de böyle davranmalarını öğütlemiştir. Örneğin Hz. Ayşe’ye bir keresinde şu tavsiyede bulunmuştur: “Ey Ayşe! Yumuşak davran. Çünkü yumuşaklık bir şeyde bulunursa mutlaka onu süsler. Bir şeyden çıkarsa mutlaka onu çirkinleştirir.”

Hz. Muhammed, peygamberliğinin ilk yıllarında pek çok zorluk ve sıkıntıyla karşılaşmış, Mekkelilerin baskı ve işkencelerine maruz kalmıştır. Ancak o, kendisine yapılan bütün eziyetlere sabırla katlanmış, İslam’ı anlatma kararlılığından asla vazgeçmemiştir. Bu konuda Kur’an’ın, “O hâlde (resulüm), peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret...” şeklindeki ayetini ilke edinmiştir.

Mekkeli müşrikler, Peygamberimize ve Müslümanlara yaptıkları baskılar sonuç vermeyince Ebu Talip’e geldiler. Yeğeni Muhammed’i korumamasını ya da onu İslam’ı yaymaktan vazgeçirmesini söylediler. Ebu Talip, Mekkelilerin söylediklerini Hz. Muhammed’e anlattı. Bunun üzerine Peygamberimiz amcasına şöyle dedi: “Amca, bu işi bırakmam için güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler yine de davamdan vazgeçmem. Ya dini yayma konusunda başarılı olurum ya da bu uğurda ölürüm.” Müşrikler Hz. Peygambere İslam dinini yaymaktan vazgeçmesi için para, mevki ve makam teklif ettiler. Hz. Peygamber onların tüm bu tekliflerini geri çevirdi, davasını anlatmaya sabırla ve kararlı bir şekilde devam etti.

 3. Kültürümüzde Hz Muhammed Sevgisi 

Milletimiz, İsiamiyeti kabul ettiği dönemden itibaren dinî değerleri samimi bir şekilde benimsemiş, bunlara sahip çıkmıştır. Kültürümüzde Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ayrıcalıklı bir yeri olmuştur. Milletimiz Peygamberimizin adını her zaman saygıyla anmış, ismini söylerken salavat getirmiştir. Örneğin Peygamberimizden söz ederken “Hazreti Muhammed”, “Sevgili Peygamberimiz”, “Peygamber Efendimiz” gibi saygı ifadeleri kullanmıştır. Hz. Peygamberin adı anıldığı zaman da “Allâhümme salli alâ sey-yidinâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.”veya “Sallallâhü aleyhi ve sellem.” gibi salavat ifadelerini söylemeyi ona saygının gereği kabul etmiştir.

Ülkemizde MehmetMustafaAhmetMahmut isimlerine sık rastlanmaktadır. Bunlar, Hz. Peygamberin isimlerindendir. Milletimiz, Peygamberimizin adı olan Muhammed’i, ona saygısından ve bağlılığından dolayı dilimize uyarlayarak Mehmet şekline dönüştürmüş ve bunu çocuklarına isim olarak vermiştir. Bu durum milletimizin Peygamber sevgisinden kaynaklanmıştır.

Hz. Muhammed sevgisi; edebiyatçılarımızın, şairlerimizin, düşünürlerimizin eserlerinde de görülmektedir. Özellikle tasavvuf edebiyatında Hz. Muhammed sevgisi yoğun bir şekilde işlenmiş, Peygamberimizi öven pek çok şiir yazılmıştır.

Milletimizin İslam’ı sevmesinde ve benimsemesinde önemli rol oynayan ünlü düşünür ve mutasavvıf Ahmet Yesevi, hikmet adı verilen şiirlerinde pek çok kez Hz. Muhammed sevgisini dile getirmiştir. Örneğin bir şiirinde şöyle demiştir:

“On sekiz bin âleme server olan Muhammed,
Otuz üç bin ashaba rehber olan Muhammed.”

Büyük halk şairi, mutasavvıf ve düşünür Yunus Emre’nin şiirlerinde de Peygamber sevgisi önemli bir yer tutar. Onun, Hz. Muhammed’in üstün özelliklerini dile getiren, Peygamberimize olan sevgisini belirten birçok şiiri vardır. Yunus Emre bunlardan birinde şöyle der:

“Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.
Gel şefaat eyle kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.”

“Şol seni seven kişi, Verir yoluna başı.
İki cihan güneşi Şensin ya Resûlallah.”

Büyük İslam mutasavvıfı ve düşünürü Mevlânâ da Peygamberimize olan sevgisini eserlerinde pek çok kez dile getirmiştir. Örneğin o, bu konuda şöyle demiştir:

“Bendesiyim, kuluyum ol hikmetli Kur’an’ın.
Toprağının tozuyum Muhammed-i Muhtar’ın.
Kim naklederse benden, başka söz, başka kelam,
Ben ondan da bizarım, o sözden de bizarım.”

Mevlânâ başka bir sözünde de “Hz. Muhammed, bütün peygamberler ve velilerin reisidir. Büyüklük onundur.” diyerek Hz. Peygamber hakkındaki düşüncesini ortaya koymuştur.

Millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy da bir şiirinde Peygamberimize olan hayranlığını ve sevgisini şöyle dile getirir:

“Dünya neye sahipse onun sevgisidir hep,
Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi,
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet,
Yarab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.”


4. Kültürümüzde Ehl-i Beyt Sevgisi

Sözlükte ev halkı anlamına gelen ehl-i beyt kavramı, terim olarak Hz. Peygamberin aile fertleri demektir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayette Yüce Allah, “…Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” buyurmuştur. Ayetin indiği sırada yanında Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin bulunan Peygamberimiz, onları abasının altına alarak “Allah’ım! Bunlar benim ehl-i beytimdir. Onları günahlardan temizle.” diye dua etmiştir. Bundan dolayı bazı İslam âlimleri ehl-i beyt ifadesinin Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan, ve Hz. Hüseyin’i kapsadığını söylemişlerdir. Ancak ehl-i sünnet düşüncesine mensup İslam alimlerinin çoğuna göre ehl-i beyt kavramı bu sayılan kişilerle birlikte Hz. Peygamberin eşlerini de kapsamaktadır. Kültürümüzde Hz. Peygamberin olduğu gibi onun ehl-i beytinin de her zaman özel ve ayrıcalıklı bir yeri olmuştur. Milletimiz Hz. Muhammed’e duyduğu derin sevgi nedeniyle ehl-i beyte de her zaman sevgi ve saygı beslemiştir. Hz. Peygamberin aile bireylerinin adını çocuklarına sıklıkla koymuştur. Nitekim toplumumuzda Ali, Fatma, Hasan, Hüseyin, Zeynep, Rukiye, Ümmügülsüm gibi isimlere yaygın olarak rastlanmaktadır. Milletimiz, Hz. Peygamberin torunu Hz. Hüseyin ile ailesinden bazı kişilerin 680 yılında Kerbela’da şehit edilmesinden daima derin üzüntü duymuş- tur. Bu olayın emrini veren Yezid’in adı toplumumuzda kötülüğü, acımasızlığı, Hz. Peygambere saygısızlığı çağrıştırmıştır. Kültür tarihimizde Hz. Ali yiğitliğin, cesaretin, kahramanlığın sembolü kabul edilmiş, onun kahramanlıklarının anlatıldığı hikâyeler uzun yıllar heyecanla, zevkle okunmuştur. Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere şerif, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere ise seyyid denilmiştir. Milletimiz seyyid ve şeriflere her zaman sevgi ve saygı göstermiş, onları el üstünde tutmuştur. Osmanlı Devleti zamanında seyyid ve şerif olanların kaydını tutmak, onlarla ilgili hizmetleri yürütmek üzere nakibüleşraflık kurumu oluşturulmuştur. Bu kurumun başına da yine Hz. Peygamberin soyundan gelenler görevlendirilmiştir. Kültürümüzde ehl-i beyte duyulan derin sevgi ve saygı, Hz. Ali ve ehl-i beyt sevgisini temel alan Alevilik-Bektaşilik düşüncesinin toplumumuzda yaygınlaşıp benimsenmesinde önemli rol oynamıştır.
 
 
 
   
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol